Asfalta Düşen Ormanda Bir Adım

Bir adım. Evet, bir adım. Hergün bilmeden düşünmeden attığımız, bir adım hiçbir kutsiyeti olmayan hayatımızın sıradan rutini. Olağan dışı, yaparken keyif aldığımız her şey için bile geçerli bir şey bu. Bir an için yapmayı çok istediğiniz ama çeşitli sebeplerden ötürü gerçekleşmesi bir hayalden öte gitmeyen şeyleri zihninizde bir canlandırın. Afrika’nın savanlarında olmayı düşleyenler vardır belki. Bu heyecan verici fikir, ilk bakışta buranın asıl sahibi siyah tenli yerlilerinin gözlerinin beyazı gibi parlasa da onların çıplak ayaklarının her bir adım da acıyan nasırı kadar acı olabilir. Sizin ilk kez karşılaştığınız, bu anı ölümsüzleştirmemek için öz çekimlere doymadığımız bir durum, aynı anı yaşayan başka biri için sıradan bir günün sıkıcılığından öteye gitmeyebilir. Düşünün bir dünyanın en iyi eğlence mekânının garsonları, o mekânda eğlenen insanlarla kim bilir ne kadar eğleniyorlardır? Tekrarlanmaya devam ettikçe aynı hissi veren her macera her defasında bu histen bir derece uzaklaşmıyor mu? O çok sevdiğiniz yemeği her gün yeseniz bıkmaz mısınız? O çok beğendiğiniz yerde gerçekten de bir ömür yaşayabilir misiniz?

Kötü sürprizlerle karşılaşma korkusu bizi tekrar paradoksuna atıyor. Seri üretim tezgahlarına benziyor artık hayatımız. Yerleşik hayata geçtiğimiz zamandan bu günde başlıyor aslında bu süreç. Bir eve sahipseniz evinizden ne kadar uzaklaşabilirsiniz ki? Korkularımız bir coğrafyaya tutsak ediyor aslında. Neden korkuyoruz ki kompozit başlıklarımız varken çelik yeleklerimiz zırhlı gemilerimiz ses hızını aşan uçaklarımız nükleer silahlarımız bizi yeterince korumuyor mu? Ülkelerin bütçelerindeki en yüksek maliyetli kalemi savunma harcamaları aldıkça bu soruya olumlu bir cevap alamıyorum.

Korkunun temeline baktığımızda ise bilinmezlik unsurunu görürüz Bir ormanın girişin de olduğunuzu düşünün. Üzerinizde masmavi bir gökyüzü rüzgâr teninizi okşuyor. Birbirinden renkli çiçeklerin ressamlara ilham veren görüntüsüyle beraber aklınızı başınızdan alan mis kokular salgılıyorlar. Zümrüt yeşili ormanlarının oksijenini içinize çekiyorsunuz. Gözünüzle görmediğiniz minik kuşlar korosu dalların arkasında en güzel türkülerini cıvıldıyor. İzlemeye doyamadığınız akarsunun şırıltısı bu koroya eşlik ediyor. Patika bir yolda küçük adımlarla ilerliyorsunuz. Bu patikanın aşağısında kara yoluna ulaşıyorsunuz. Yolunuza patikanın diğer tarafına geçerek mi devam edersiniz yoksa kara yolundan mı? Güvende olma hissi kara yoluna yönlendirir insanoğlunu. Keşfetme duygusu ise patikaya… Korkularımız hayatın tadını da alıyor elimizden. Hayatı tatlandırmak için şekeri keşfetmiş olsak da.

Hayatımızı daha kolay hale getirmek adına teknoloji hızla ilerliyor. Daha sağlam daha güzel akılı konutlar inşa ediyoruz. Muazzam şehirlerimizi aydınlatıyoruz ışıklarımızla. Uzaydan görülüyor şehirlerimizin parıltısı. Elektrikler kesilene dek geceleri karanlıktan korkmuyoruz artık. Zifiri karanlık nasıldı hatırlayanımız kaldı mı? Zifiri karanlıkta bir metre yakınımızda olmasına rağmen göremediğimiz ama ses yoluyla iletişimin devam ettiği muhabbetleri hatırlayanınız var mı? Öylesine aydınlattık ki dünyamızı yıldızlar sönük kaldı. Bir yıldızlar mı? Ya ay ışığı, dolunay da yürümek etrafı seyretmek… Hangi cesur şehir dolunay da söndürebilir ışıklarını?

Hayatımız saniyelerin uygun adımlarıyla ilerliyor. Yaşantımız kararlarımızla şekilleniyor. Kararlarımız orman hayalimiz misali sürekli yollar çıkarıyor karşımıza. Gelişmeler seçim şansımızı azaltıyor. Bizi tek bir yola yönlendiriyor. Güvenli olan yolda ilerlerken diğer yoldaki bilmediğimiz her şeyi kaçırıyoruz.

Engin Özdemir

“Asfalta Düşen Ormanda Bir Adım” üzerine bir yorum

  1. Yazara teşekkür ederim yazıyı okuyunca kendi adıma öz eleştiri yapma isteği duydum doğal hayatı doğayı teknoloji içinde unuttuğumu fark ettim.
    Yazıyı okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar farkındalık yaratmış yazar.

    Yanıtla