Fıstığın Hikayesi 1

antep fıstığı kullanıma hızır hali

Şimdilerde fide tüpünde ilaç yardımıyla filizlenmesi erkene alınarak ekilse de bir zamanlar ağaçların uyanmasına yakın fıstık taneleri iki gece suda bekletilip ardından gözetim altında bir yere akilip sulanır, fideler yaklaşık yirmi santimetreye yaklaştığı vakitte daha önceden eşilmiş çukurlara dikilirdi. Fıstık, yapısı gereği köklerini toprağın altında dikine saçan bir ağaçtır. bu yüzden de fidenin gelişimi için kökün havalandırılmış ve yumuşamış toprağın içerisinde ilerlemesi gerekir. Bu ilerleme de eşilen çukur ne kadar derin olursa o kadar çabuk olacaktır.

Şimdi artık bu işi kepçeler yapıyor. Düşünün ki yirmi santimetrelik bir fide için bir metre çapa ve yetmiş seksen santimetre derinliğe sahip çukur kazılıyor. Kepçeden önce de matkaplarla bu iş görülür, traktörün arkasına bağlanan matkapla yine derin çukurlar açılırdı. Fakat bu alet dahi evvel zamanlarda çok büyük lükstü. Herkeste bulunmaz, kirayla çalıştırmak dahi çoğu çiftçinin bütçesini aşardı. Bu yüzden de çukur eşmek meşakkatli ve maharet isteyen bir işti.

Antep Fıstığı yöre insanı tarafından gerçekten bir çocuğun üstüne titrer gibi titizce yetiştirilirdi. Bugün yöreye gittiğiniz vakit hemen hemen her çiftçi yüzlerce ağacını tanır vaziyettedir. Aradaki farklarını, hangisinin çukurunda kaya çıktığını, hangisinin çabuk zenklendiğini, hangisinin budamasının daha özenli olması gerektiğini bilir. Çünkü emek daha işin başındadır. Bense denilen, manivelaya benzer bir alet ve bel küreğiyle çukurlar kazılır. Çukur güz vakitleri eşilmelidir ki tüm kışın hazını (hazin değil) içerisine dolup yeterli mineraller fidenin yeni yuvasında biriksin. Bel küreği daha çok işliyorsa sorun yoktur. Büyük ihtimalle taban yumuşaktır. Ancak bense çınlıyorsa iş zordur. Kayaya denk gelinmiştir. Ağaçlarda ince hesaplanmış belli bir sıraya ve mesafeye göre dikildiği için biraz kenara ekerim olur biter gibi bir şans yoktur. O kaya kırılacaktır! Kıraç toprağın da kayası gayet sert olur. Bense her vurulduğunda etkili bir çınlama, bazen de kıvılcımlar kayadan çukurun içine doluşur. Biraz soluklanılır, belki birde tütün sarılıp içilir, ardından eller tükürüklenip yeniden vurulmaya başlanır. Ellerde öyle filmlerdeki gibi dümenden değil, ciddi ciddi tükürükle yıkanır. Zira bense ateş gibi olmuştur. Elinde nasır olmayan birinin birkaç saniyeden fazla tutamayacağı kadar ısınır bazen.

Antep Fıstığı Fide Halinde

Kim bilir, belki de benseyi böylesine vuran çilenin, elemin rövanşını almak istiyordur felekten. Belki de ilerde rahat edeceği günlerin hayalini kuruyor, rahatlıkla arasında o kayayı görüyordur. Bazen kayaya ana avrat küfredilir –ki yöre insanı küfür konusunda biraz maharetlidir” bazen de fazla uğraştırmadığı için Allah’ın keremine şükredilir.

Baharda da güz aylarında da ekilse butuma (fide) can suyu şarttır. Can suyundan sonra artık butum şetil olmuştur. Bebek-çocuk ayrımı gibi. Şetilller arada sırada gidip kontrol edilir, tutmayanlar varsa ve mevsimi geçmemişse hemen yerine yenisi ekilir veya butum bulana kadar yeri boş bırakılır. Buradan sonrası tamamen maliyettir. Zira bu ağaçlar en iyimser tahminle on beş on altı yıl ürün vermeyecektir. Evet, Antep fıstığı yavaş büyüyen bir ağaçtır. Üstüne yörede sulama imkânının olmaması bu süreyi daha da uzatmaktadır. Bu süre zarfında tarlanın boş kalmaması için araya üzüm ekilirdi eskiden. Yörenin kendine has birkaç çeşidi var ki artık endemik türlere girecek kadar azalmıştır ve ayrı bir mesele incelenmesi gereken. Şimdilerde üzümün fiyatının düşük olması ve fıstık ağaçlarının eskiye nazaran birbirine yakın ekilmesi (yakından kasıt 7-8 metredir her ağacın arası), toplamasının ve bakım işlerinin daha uğraştırıcı olması nedeniyle pek tercih edilmemektedir. Üzümün yanında karpuz, kavun veya evin yiyeceğini tedarik için bostan ekilirdi.

Şetiller başparmak kalınlığına geldiği vakit yine bölgede kalem denilen aşılama yapılır. Aşı işi de tam bir maharettir ve deyim yerindeyse cerrahi bir operasyondur. İyi yetişmiş bir ağacın taze dallarından elde edilen aşıların yaprak dibindeki gözleri koparılmadan özel bıçağıyla alınır ve aşılanacak şetilde T şeklinde yarık açılarak içerisine yerleştirilir. Daha sonra da hava ile doğrudan teması engellemek için bez parçasıyla iyiden iyiye sarılır. Ağacın kuvvetinin çoğunluğu aşıya tatbik içinde aşıdan yukarıda çok fazla güç emen dallarda kesilir. Aşının tutmaması demek ağacın bir yıl gecikmesi ve anlamsız yaralanması demektir. Bu yüzden aşıda diğer işlerin aksine hiç acele edilmez, işe odaklanılır. Zira hem aşının tutması şarttı, hem de ağacın gelecekteki şekli tayin edilmektedir. Yirmi yılda ürün vermeye başlayan ağacın uzun sürecek hayat yolculuğu elbette iyi bir nizama sahip olmalı. Tıpkı insan gibi… İnsan da güzel bir aşı sayesinde hayatın bütün med cezirlerine rağmen nihayetinde başarı sahibi olmuyor mu?

Uygun bir aşı planlaması sayesinde büyüyen ağaçların verimi artık bir başka ustalık işiyle doğrudan alakalıdır. Budama. Ağacın hem gövdesini güneşten koruması, hem de ideal şekli olan şemsiyeye benzemesi için nitelikli bir budama şarttır. Bu işte de gerçekten profesörleri olduğu gibi çıraklık dönemini yetişmiş ağaçlarda geçiren ve ağaca zarar veren budamcılar yok değildir. Çünkü budama için dalın gidiş yönünün, etek hizasının ayarlanması şarttır. İyi bir budama için ilk şart ana dallar kesilmez. İkinci ise ağacın gücünü emip şıvgınların (filiz) hakkını yiyen çırpıların ve kuru dalların görüldüğü anda kesilmesidir.

Ağaçlar arası mesafe söylediğimiz gibi uzundur. Bunun nedeni hem ağaçların birbirine temasının yeterli güneş almalarını engellemesi, hem de zaten olmayan suyun toprakta bıraktığı nemi daha az bitkinin paylaşmasıdır. Bu yüzden de bir fıstık bahçesinde asla ot göremezsiniz. Görmemeniz gerekir. Zira topraktaki rutubet her yıl bıkmadan usanmadan bahar yağmurunu gördüğü anda hücuma kalkan otlara bırakılmayacak kadar değerlidir. Bugün insanların çiçekçilere para kazandırmalarına vesile olan ne papatyalar fıstığın hatırına ciddiye alınmaz bile.

Ağaçların arası traktörle sürülür, gövde etrafı ise çapa makinasıyla kazmalanır. Çapa makinalarından önce belleme yapılmaktaydı. Yüzlerce çocuğun bu belleme işleminde elleri su toplamıştır. Körpe bedenler büyüklerin çalışkanlık ve iş tutma aşkıyla kendilerinden uzun olan küreğin sapını sıkı tutup bel vururlardı.