İİBF Mezunları Neden İşsiz

Geçmişten gelen bir gelenek midir, yoksa akademik dünyanın ‘titr egosu’ ile mi ilgilidir bilinmez; üniversitelerin fakülte ve özellikle de bölüm isimleri havalıdır. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mesela… kulağa ne kadar da hoş geliyor. Özellikle lise yıllarında devlet yönetecek kişilerin okulu olarak düşündürebilir. Liseye gerek yok; konu komşumuz, eş, dost, akraba, hepsi bu fakülteyi önemli bulurlar. Hatta çevreye de gerek yok bu fakültenin öğrencileri dahi devlet yönetmenin, ekonomist olmanın olmazsa olmazı bu okullar görürler.

Mesela her Kamu Yönetimi öğrencisi kaymakam adayı görür kendisini. İktisatçı ekonomi teorisyenidir, Maliyeci müfettiştir, İşletmeciler de müteşebbistir.üçüncü sınıfa gelene kadar bu bölümlerdeki herkesin hayalleri tam da budur. Üçüncü sınıfta kafalar ayılır gibi olsa da daha çok alttan kalan dersler toparlanmaya çalışır, zira kaymakam olacakken okul uzatma kapıda olabilir. Fakat bu tarihe kadar bölümün ve fakültenin isminin verdiği meydan okumayla dolduğundan hayaller yüksektir. Memleketin enlerinden olmak için bu fakültelerin tedrisatından geçmek gerekir.

Tabi bu durum eskiden nispeten geçerliydi. Ülkede üniversite, haliyle bu fakülteler de azdı. Her ne kadar devlet kademesi de şimdiki kadar geniş ve girift olmasa da kadro açığı her zaman oluyordu. Bu sayede eskiden bu okullardan mezun olanlar kamuya yerleşmek için en azından daha fazla ihtimale sahiptiler. Ama geldiğimiz nokta çok başka bir yeri gösterdi bize.

İktisadi ve İdari Bilimler önce çoğaltıldı ülke genelinde. Hem fakülte sayısı olarak, hem de kontenjan olarak. 2009-2010’lu yıllarda okul nüfusları bir anda yaklaşık üç katına çıktı. Burada bir hakikatin de itiraf edilmesi gerek. Devlet üniversitelerde kontenjanı arttırırken eğitim düzeyinin yükselmesinden ziyade işsizlik oranlarını düşürmenin, öğrenci ekonomisi ile kırsalda siyasi rantı ön planda tuttu. Zira öğrenciler ve okullar artarken akademisyen yetiştirme konusunda bir kontenjan artışı olmadı. Dolayısıyla hoca/öğrenci oranında kesrin paydası büyürken payı hep aynı kaldı ve kesrin değeri küçüldü. Yani; eskiden yirmi beş öğrenciyle bir akademisyen ilgilenir bir sayıdayken bugün iki yüz öğrenciye bir akademisyen düşer oldu. (Rakamlar temsilidir.) üstüne mantar gibi çoğalan özel üniversitelerin tamamına yakını da bu fakültelerden açınca her yer öğrenci dolup taştı. Akademisyen artmadı, akademisyenin öğrencisi, ders sayısı arttı. Ders sayısı artınca makale azaldı. Makale azalınca bilimsel çalışma tabii ki. Neyse bu başka konu.

Bu kadar öğrenci çok sürmeden, birkaç yıl içinde yığılma yapmaya başladı. Nihai sonuç başlar oldu yani. Devletin işe alabileceği insan sayısı belliydi. İki binli yılların reform rüzgarı ve yeniden devletin yapılandırmasında ortaya çıkan memur gereksinimi bu yıllarda mezun olanların yüksek çoğunluğuna memurluk şansı sağladı. Fakat bu düzenin böyle gitmeyeceği açıktı. Devletin de bir kontenjanı, bir bütçe hesabı vardı. Geriden gelen mezunlar yığılıyordu. Üstelik bir öncekiler işe giremeden sınav yarışına her yıl yeniler ekleniyordu.

Bu eklenmeler sonucunda ülke genelinde 982 bin üniversiteli işsizimiz oldu. 1 milyon yani. 15-29 yaş arası, Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerimizin oranı Eylül 2017 itibariyle %33,5 (TÜİK) ülkede ısrarla artmayan üretim ve istihdama karşın hizmet sektörü bazlı ekonomik büyüme, üstüne yüksek genç nüfusta eklenince sonuçlar pek çok ülkenin nüfusunu geçti. Bu yüksek işsizlik rakamlarında başı çeken okullardan biri de sosyal bilimler oldu. İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi yani. Kamunun iş olanakları kısıtlı, özel sektörün de yirmi beş yaşına kadar okumuş olana pek itibar etmemesi bu çocuklar için yolu tıkayan sebep oldu. Ara sıra açılan yüklü sayıda polis alımları biraz durumu toparlasa da yığılmanın önüne geçemedi.

Peki İktisadi İdari Bilimler’in bu kadar revaçta olmasının sebebi ne?

Bana göre en büyük sebep ülkemizdeki çocuğu memur yapma sevdasıdır. Büyükşehire gidip mavi yakalı olmaktan başka nasibi olmamış, ömrü boyu köyde türlü sıkıntıları çekmiş veya bata çıka küçük ve orta ölçekli esnaf olmaktan başkası kısmetine düşmemiş yurdum insanı çocuklarının da aynı sıkıntıları çekmesini istememişti. Bunun ise en kolay yolu kapağı devlete atmaktan geçiyordu. Anlatır, maaşımı alırım diyen öğretmenden, bugün git yarın gel diyen memura kadar toplumun kamuyla imtihanı hep özendirici olmuştu. İşin işte bırakılması, sigortanın yatıp yatmama derdi olmaması, en önemlisi iş güvencesi ve kovulma derdinin olmadan her ayın 15’inde maaşın hazır olması memura uzak toplum hayatına gayet cazibeli görünmekteydi.

Bu cazibe devlet tarafından da teşvike dönüştürüldü. Zorunlu eğitim süreleri, katsayı haksızlıkları, üniversiteye girerken okul puanları, düz liselerin mantar gibi çoğalması ve meslek liselerinin toplumda başarısız öğrenci yuvası olarak görülmesi derken herkes soluğu öğretmen ya da memur namzeti olmakta aldı.

Halbuki devletin memur açığı kuruma doğrudan bağlı, kurumsal kültürü de taşıyabilen liselerle pekala çözülebilirdi. Öğretmenlik Okulu, Maliye Okulu gibi okullarda ısrar edilse idi eğitim daha iyi planlanabilirdi. Üniversiteler sadece ihtisas yapma alanı olarak kalmalı idi. Böylece hem nitelik artar, hem de yüklü bir öğretim bütçesi bilimsel çalışmalara ayrılabilir idi.

Gelinen noktada artık kontenjanların düşürülmesi zorunlu gözükmektedir. Nitekim fazla sürmeden de düşürülecektir, ki bu uygulama artık mecburiyettir. Var olan işsiz gençlerle ilgili sorun ise onların ne olacağıdır. Devlet bu kadar personel elbette almayacaktır. Özel sektörde de bu gençleri ekonomiye katacak bir üretim, istihdam artışı mevcut değil an itibariyle. Zaten 25-26 yaşlarına gelmiş, bu yaşa kadar sadece öğrencilik mesleği yapmış bu talihsiz neslin bu yaştan sonra KOBİ’ler ile nasıl bir imtihan vereceği de merak konusudur. Genç; ister istemez çeyrek asra kadar okuduğu işi yapmak istemektedir yeterli olmasa da. Fakat özel sektörün sunduğu imkanlar ve talepleri bellidir. Bu alternatif planlama iyi yapılmalı, özellikle İktisadi Bilimler mezunlarının özel sektöre uyumu için bir istihdam yöntemi geliştirilmelidir.

Geç olmadan.

Murat Emre Tiryakioğlu

“İİBF Mezunları Neden İşsiz” üzerine bir yorum

  1. varya güzel anlatmissin ibf mezunu olarak artik hocalardan nefret ediyorum tekrar kpss ye girip ogretmenlik okuyacam 3 ay tatil zaten okulda cocuklara pek ders verdikleri yok devlete dayamislar kendilerini okuz milletin ustunde de yiyorlar MALİYE VERGI DAIRESI VE TAPU DA IBF LERIN ATANMASI GEREKIRKEN OGRETMENLERI ATIYORLAR YAS 26 HALA BOSTAYIM HAYATIMDAN SOGUDUM RESMEN

    Yanıtla