Bu Yıl Kış Gelmedi

Bu yıl kış gelmedi. Yılbaşından önce kendini ufak bir gösterip öylece ortadan kayboldu. Düşmesi gereken yağışın kaçta kaçı düştü bilmem ama üşümedik henüz. Tabi bu evsiz yurtsuzlar için iyi sayılabilecek bir durum; fakat yurdun geneli bu yağış oranları ile sanmıyorum ki yazı çıkarabilsin. Yine baraj doluluk oranları ülkece gündemimiz olacak gibi.

Dünyaya bir yılda düşen yağış miktarı asla değişmez. Yani bize az yağıyorsa başka bir yere yağmaktadır. Bilim adamları böyle diyor. Sonuçta güneş sıcağının buharlaştırıp havaya kaldırdığı suyun kütlesi hep aynı. Bu yüzden bu kütlenin yeryüzüne düşüşü de değişmiyor, sadece düşeceği yer değişiyor. Önce bu gerçeği aklımızın bir köşesine yazıp şükür ve tevekkül meselesi ile ilgili davranışlarımıza not düşmüş olalım.

Yalnız; bu demek değildir ki kaderde yazılıdır diye kuraklığı da sel baskınını da, tipiyi de boynumuzu eğip bekleyeceğiz. Tevekkül etmek bunu mu gerektirir? Sanmıyorum. Tevekkülden önce tedbiri koymuş peygamber. Yani dini öğretimizde miskin bir konforu yasaklar, kadere imana sığınıp öylece beklemekten müminleri men eder, çalışmak en büyük ibadettir der. Bu yüzden de tedbirini almadığımız yağışın gelmemesinin ya da fazla gelmesinin yol açacakları yukarıdakinin değil bizim sorumluluğumuzdadır.

İstanbul’da ki gökdelenlerin haberi daha önce yapılmıştı. Hissedilen sıcaklığı üç derece arttırdığı televizyon ve gazete haberlerinde yer bulmuştu. Uzmanlar demiş. Kulak asan olmadı elbette ama geçtiğimiz yaz nelere mal olabileceğini gördük. Yirmi dakika içerisinde dünyanın en büyük şehirlerinden biri tarumar oldu. Bir anda ısınan hava kendi ağırlığını taşıyamayıp yine kendi yarattığı mini kasırgayla ağaçları söküp apartmanları delik deşik etti. İnsanlar American People’ın dramatize ettiği felaketleri yakından görmüş oldu. Ve çok ta ucuz atlatıldı bu felaket şükürler olsun. Daha fenası olabilirdi. Çünkü üç yüz, dört yüz bin (normalde) insanın yaşaması gereken bir alana yirmi milyon adam, 6-7 milyon taşıt, yine on milyona yakın bina sığdırdığımız için olağanüstü durumlarda ülkenin en büyük güvenlik zaafıdır İstanbul. Olağan gününün asayişinin, trafiğinin, sosyal şartlarının, kısacası yaşamasının zorluğu haricinde iklimi de artık zor olmaya başlamıştır. On binlerce yılda oluşan dere yatakları yol olmadı mı mesela, veya denizi doldurmalar? Şebekenin yükünü bir dere kadar çekmeyen kanalizasyonlar neye çare olabildi?

Bu sadece İstanbul’un sorunu da değil, yanlış anlaşılmasın. Büyükşehirlerimizin tamamı böyle. Tarım arazisini organize sanayi yapmalar, heyelan bölgesine devletin resmi kurumu tarafından konutlar dikilmesi, 2B sevdasına yakılan ormanlar, olur olmaz yerlere baraj yapıp rutubeti arttırma sevdamız. Biz toprakla uğraşmayı seven bir toplum olduğumuzdan inşaat gördüğümüz vakit o noktada bir çalışma olduğunu düşünüyoruz sanırım. İyice çevreye duyarsız bir millet olduk. Ne ağaca, ne yeşile, ne hayvana ne de nebatata saygımız, tahammülümüz kalmadı. Çünkü ihtiyacımız kalmadı. Yani öyle düşünüyoruz. Kendimiz bu varlıkların hepsinden üstünüz ya, istediğimiz şekilde kullanıp tüketme lüksümüz var diye düşünüyoruz.

Elbette göktaşı çarpması, deprem veya bilumum tufanlar harici akışı bir anda değişmeyen tabiatın bu düzenini bozma teşebbüsünün bize bir maliyeti olacaktı. Bunun acısını gelecek nesillerin çekeceği ortada ve her sorumlunun da bunu bilmesine rağmen hunharca kullanım değişmedi. Eh, şimdi de bizler için yağmur, kar, şiddetli rüzgar ana haber bültenlerinde başımıza gelmesini istemediğimiz şeylerden olarak izlediğimiz ekran malzemesi oldu. Başımıza gelmesini istemedik ama bu işleyişle oynamaya da devam ettik. Hatta hâlâ da ediyoruz. Ilıman ve geçiş iklimine sahip ülkemizin kendi hoş özelliklerini yavaş yavaş kaybediyoruz. Küresel ısınmanın bu hızla gitmesiyle uzun vadede İç Anadolu’ya kadar çölleşmemiş (gerçi zaten çölleşme söz konusu) yerimiz kalmayacak, aşırı sıcaklar bitki, hayvan ve ürün çeşidimizi azaltacak; belki de Arap Ülkeleri gibi buğday dahi yetiştiremeyeceğiz. Ürün çeşitliliğimizin azalması da bizi daha dışa bağımlı ve işlenmeyen toprakların sahibi yapacak.

İşte bu zamanlarda yaptığımız hataların muhasebesini çıkarmamız gerek artık. Dünya genelinde yaşanan sorunlar olabilir, kışı getiremeyiz. Ama biz önce var olan iklimi sağlayan sebeplerin neler olduğunu, buna nasıl meydan verdiğimizi milletçe bir düşünmemiz gerek. Evi heyelanda kalan vatandaşın dere ile imtihanından, plazaların camlarının yansıttığı güneşle etrafını normalden daha fazla ışıtan plazayı yapan, oradaki ofise milyonlarca para bağlayan, ormanı yakan, ormanı tarlasına katan, yani hepimizin ne yaptığımızı düşünmesi gerek. Önlem alacağız ki, kuraklık, sel, tipi olduğunda en az zararla atlatalım. Fakat biz kadim huyumuzdan vazgeçemiyoruz. Yumurta kapıya dayanınca iş yapma.

Murat Emre Tiryakioğlu

“Bu Yıl Kış Gelmedi” üzerine bir yorum

  1. Fazla ömrüm kalmadı Yakında öleceğim. Ekşi sözlükte yazar oalamadım aleyna tilkiden sıra gelmedi gençler görmedi beni.
    Çalışmalarımı isteyen alsın kullansın. Benimle kaybolmasınlar. Türkiyeye insanlara faydası dokunur. Bugüne dek projelerimi oda tv yorumlarda sundum artık pek gelemeyeceğim. Keşke ekşi sözlükte mühendislere mimarlara ulaşabilse idim.
    Selamet dilerim.
    Büyük sondaj kuleleri fikir olarak not alınmalı termonükleer enerji kadar güç üreterek insanların enerji çevre su sorununu çözecektir.
    İmalat temel yapı Avusturalyadaki güneş kulesidir. 100 metre çap 1000 metre yükseklik. Kule güneş enerjisi değil yerkabuğu enerjisi kullanacaktır. 7 24 çalışacağı ve 50 derece sera ısısı değil 200 derece termal ısı kullanacağı için 12 kat fazla enerji üretecektir. Avusturalyadaki kule tabanındaki 1 km karelik sera ile 1000 mw saat güç üretirken bu kule 12 000 mw saat güç üretecek deniz suyundan içme ve sıcak su ihtiyacını karşılayacaktır.
    Nasıl yapıır
    Kule betonarmedir. Her 50 metrede bir iç kısımında dairesel olarak dizili raylar bulunur. 5 metre yükseklikteki yatay raylarda karşılıklı olarak dizili patform vardır. Kule vinç gibi uzanan bu platform sondaj borularını taşıyacaktır. 20 katlı platform sayesinde 1000 metrelik parçalar halinde sondaj yapmak mümkün olacaktır. Sondaj 10 metrelik borularla tak sök olarak yapıldığından uzun sürer ve maliyeti yüksektir. Model 10 kademede 10 000 metre derinlik ve 200 derece ısıya ulaşır. Kısa sürer maliyet düşer. Ekonomik olarak yerkabuğu ısısından enerji üretmeye olanak tanır.
    Kuleler deniz kıyısına yapılır. Kule 100 metre çapında olduğu için borunun açı ile sondaj yapması mümkün olur. Bu sayede tek bir kuleden 10 km çaplı alanda sondaj yapmak mümkün olur elektirikli başlık ve esnek malzeme ile ilk önce 5 km erine inen sondaj daha sonra 45 derece açı ile ilerlemeye devam eder. Ana sondaj borusu içinden geçen küçük sondaj boruları ile hızla sondaj tamamlanır.
    İlk önce 200 derece ısı ile deniz suyu buharlaştırılır. Buhar türbini döndürünce eter dolaşım radyatöründe geçer ısını bırakarak yoğunlaşır. Eter radyatörü kule tabanını ısıtır taban ile tavan arasındaki ısı farkı ile rüzgar enerjisi üretir.
    Kule kirli havayı emer çevreyi temizler. Atık yakıt masrafı yoktur. Aynı maliyetle nükleer santral kadar güç üretir. Samsun Antalya İzmir İstanbula kurulacak 4 kule 48 000 mw güç üretir. Enerji ihtiyacını karşılar. Sanayi için gerekli bol ve ucuz enerjiyi sağlar.
    İsteyen kendine göre değiştirebilir. Kullanabilir.
    Faydaları Dünyayı kanserden kurtaracaktır. Yatırım çeker 3 milyon işsiz gence Almanya gibi kaliteli iş sağlar. Mutlu ömür dilerim elimden gelen bu. Detay isteyen mail atabilir. kemalbeziroglu yandex

    Yanıtla