Köpük ve Noktalar

Arif: Fark edebildin mi?

Ali: Kim fark eder ki?

Arif: Çok düşündüm ben. Hep zamanda bir nokta olacağını düşünmüştüm, var olmanın ya da yok olmanın.

Ali: Evet, evet! Didik didik ediyorsun kişisel tarihini ama geçirdiğimiz değişimler sandığımız gibi nokta değil; zaman çizelgesine sinmiş bir süreç.

Arif: Haklı olabilirsin ama öyle olduğunu düşünmek korkutuyor beni.

Ali: Sebep?

Arif: Ne bileyim? Noktalar daha bizim gibi, oysa süreç deyince bizim dışımızda bir şeyler şekillendiriyor. Hatta yönetiyor gibi.

Ali: Tam tersi aslında?

Arif: Nasıl?

Ali: Şöyle ki eğer tek bir noktaysa değişimler, daha tanrı gibi geliyor kulağa. Oysa süreç deyince, yani bir noktalar bütünü. Yani! Çok tanrılı bir dine benziyor değişim. Bütün bu noktalar kavga ediyor. Belki bir Zeus vardır ama hep kaosa meyilli bir zemin. Bu yüzden daha özgür. Tek bir tapınak, tek bir ordu yok.

Arif: noktalar toplamı eşittir süreç mi diyorsun?

Ali: Evet.

Arif: Süreç tek bir işlemi kapsamıyor bence. An geliyor noktalar toplanıyor, bazen birbirlerini çarpıyor, bölüyor, çıkarıyor. Mesela klasik liberal teoriye göre bireylerin tek tek kazanç toplamı eşittir toplum kazancı. Diğer bir deyişle herkes kendi azami kazancına odaklanırsa toplum kazanır. Hâlbuki bireylerin birbirine ket vurduğu dillendirilmez bu teoride, senin noktaların gibi. Kamera gibi aslında. Fotoğrafların hızlıca gösterilişi sonucunda bir film çıkıyor ve o fotoğraftan bağımsız oluyor. Tamam, tamam bozulma hemen! Ne diyordun?

Ali: Yavrum be şurada iki muhabbet edeceğiz, nedir bu akademisyen hassasiyeti? Neyse ki haklısın bu konuda. Diğer yandan değişimin süreç olduğu konusunda aynı fikirdeyiz sanırım. Gene ne oldu da surat asıyorsun?

Arif: Kızma şimdi ama süreç deyince de noktaları küçümsemediğimi belirtiyim. Bak! Mesela dakika 75, Beşiktaş ikinci yarının başından beri yükleniyor kaleye. Gol gelecek belli, cümle âlem biliyor. Pozisyonlar desen gırla, çizgilerden falan çıkıyor toplar ama arkadaş hiçbiri girmiyor da Babel’in kırk metreden vurduğu top direğin tozunu alarak giriyor kaleye. Ne diyeceksin şimdi?4-2-3-1 sisteminin istatiksel getirileri falan diye başlayamazsın bu durumu anlatmaya. Diyeceksin ki adam yaratana sığınıp vurdu, gol oldu.

Ali: Haklısın. Hatta düşündüm de süreci başlatan o ilk nokta hepsinden önemli. Bak Benfica maçına, ilk yarı üç sıfır mağlupsun, Cenk ilk golü basit bir karambol sonucu bulsa gene dönmez o maç ama öyle bir vole çıkartıyor ki tokat oluyor herkese ve üç-üç bitecek maçın değişim sürecini başlatıyor.

Arif: Haklısın noktalar da bizim, süreçler de.

Ali: Popülizm yapma la!

Arif: Ama bu aynı zamanda kontrolün değişen şeyin kendisinde olmadığını gösteriyor. Hoş! Anlattığımız hikâyelerde kontrolün bizzat kendisi yok gibi. Diğer yandan sistemler var ama Ali be! Senin dediğin top bir girer, iki girer. Hoş! Biz mucize aşığı toplumuz. Öyle mekanik kazanmış bir başarıya ezber deyip geçeriz biz. Almanların Çanakkale Savaşları için bize verdikleri topların hepsini neden kullanamadık demeyiz de Seyit Onbaşı nasıl kaldırdı tek başına o mermiyi deriz.

Ali: Başlatma mekaniğine. Ben her zaman bilimin karşısında oldum. Öyle robotik bir şekilde çalışan futbolcu istemem ben. Sürekli çalışan adamın yapması doğal zaten o hareketleri ama göbekli bir adamın Beşiktaş’ı şampiyon yapışını gördü la bu gözler. Varsın Bayern beğenmesin. Hayat sanat olmalı; bilim değil. Her şeyi yönetmek isteyen her şeye lanet olsun! Benim noktalarım var Arif! Noktalar, derimdeki gözeneklerden bile fazlalar.

Arif: Ben daha nokta toplayamıyorum ama bitti benim bedenim. Daha fazla ne nefret edebilirim ne de sevebilir. Artık dönüşemem, evrimim tamamlandı.

“Daha fazla içebiliriz ama” dedi Ali ve bardağını kırk beş dereceye kadar eğdi. Birasını köpürtmemek adına bedeninde kalan tüm enerjiyi kullanıyor gibiydi. Ara ara dereceyi arttırıyordu lakin bardaktaki ilk yudumun köpüklü olmasını istedi. Doldurma işlemi biterken, noktalarını köpük sayısıyla kıyaslamaya kalktığında şişeye seksen derece olması talimatını verdi. Köpüklerin noktalardan az olmasını istemedi.

Özgür AKYOL