Nerede Kalmıştık?

(Bu yazının Galatasaray’ı mı, Türkiyeyi mi anlattığı okuyucunun tasarrufundadır.)

 

21 Aralık 2017’de Fatih TERİM Galatasaray’la yeniden anlaşıp takımda Dördüncü Fatih devrini de başlatmış oldu. Sezona fırtına gibi girip rakiplerine puan farkı atan kulüp ardından gelen başarısız sonuçlarla sezon öncesi bütün baskılara boyun eğerek istediği kadroyu kendisine sunduğu Igor Tudor’un görevine son verdi. Terim ise göreve dönüşünü kendisini hatırlatacak bir üslupla sosyal medyadan açıkladı. “Nerede kalmıştık?”

Harika soru. Sevdim ben bunu, zira hali pür melalimizi bundan iyi anlatacak iki kelime sanmıyorum ki olsun. Hocanın birtakım sosyal sorunları düşünerek mentionladığını pek zannetmiyorum ama kafamda birtakım meselelerin yön bulmasına da yardımcı oldu. Tıpkı bir diğer taraftar sloganı gibi. Neydi o? “Türkiye’dir Galatasaray!” Fanatiklik yapmıyorum, bence çok doğru bir diğer tespit.

Galatasaray herkesin malumu olduğu gibi ülkenin en başarılı kulübüdür. (büyüklük işine hiç girmeyelim orada arıza çıkıyor) gerek Ali Sami Yen’in koyduğu Türk olmayan takımları yenmek misyonunda ki başarıları, gerek ülkenin kıt kanaat sahibi olduğu marka değerlerinden biri olması, gerek ülke içindeki en başarılı kulüp olması, köklü geleneği vs. ile büyük bir maziye sahiptir. Tıpkı Türkiye gibi… Evet, sloganı bulan türbin liderinin eğitim durumu ve uzmanlık alanı hakkında pek bilgimiz yok ama en azından Türkiye’nin de büyük bir mazinin ahfadı olduğu konusunda fikir sahibidir. Ceddimiz bizim övünç kaynağımızdır. Geçmişimiz fetihlerle, zaferlerle, estetikle, ilimle doludur. Hatta dünya tarihinde de önemli bir yer sahibiyizdir. Tıpkı Galatasaray gibi… Adeta milletimizin futbolda vücut bulmuş halidir. Mazisi parlaktır, silkinip atıldığı zaman güzel işler yapar.

Peki şimdi? Şimdisi yok. Henüz ligin on altıncı haftasındayken, üstelik ikinci sıraya yeni düşmüşken var olan tedirginlik çığ gibi büyüyor ve teknik direktör görevinden alınıyor. Üstüne yönetim arasında büyük bir uyuşmazlık baş gösteriyor ki erken seçim kararı alınıyor. Bizim millet başarısızlığı çabuk unutup başarıdaki aksamaları hemen gözde mertek olarak hisseder. Hiç yokluk çekmemiş gibi davranıp ufak bir gelir kaybında ağlayıp sızlama, geçmişin acılarını unutup küçük şeylerle huzursuz olma bunlar bizim karakteristik özelliklerimizdir. Hem Galatasaray’ın, hem de Türkiye’nin. Erken seçim mi? E onun zaten gediklisiyiz. Türkiye uzun zaman erken seçimler ülkesi oldu. Hatta bizde Osmanlı bile defalarca düşen, arada iki üç halefi de tutunamayınca yeniden koltuğa oturtulan sadrazamlar ile doludur.

Tıpkı Türkiye gibi, sürdürülebilir başarı modelleri uygulanmaz, herşey günü kurtarmak içindir. Geçmişte bir plan dahilinde hareket edildiğinde yapılabileceklerin en iyisi yapılmıştır. Ancak bu planlar popülizme kurban edilmiştir. Arada tek tük yükselişler, başarılar söz konusu olmuştur fakat bu seferde birilerinin rantı kesilmiş ve yine aynı yola revan olunmuştur. Altyapı, insan gücü, modernize, çağın gerekleri hep arka plana itilmiştir. Var olan ve aslında günü kurtarmaktan başka bir işe yaramayan, uzun vade gibi bir derdi olmayan çözümler ısıtılıp ısıtıplıp önümüze konulmuştur. Büyük bir potansiyel, taraftar gücü, marka bilinirliği yeterince değerlendirilememiştir. Nasıl olsa Terim var.

Terim’de hep benzer zamanlarda gelmektedir takıma. Kendince kriterleri vardır. Şimdi bugün konuşmasında eminim yine aslolanın Galatasaray olduğundan, Galatasaray çağırdığı zaman göreve gelmeme lüksünün olmadığından, elini taşın altına sokmaktan bahsedecektir. Terim’in Galatasaray’a gelmesi için gereken kriterler ise şunlardır:

-Takımda bir kaos olacak,

-Geçmişin kadrosu temizlenmiş ve yeni bir başlangıç arefesi olacak,

-Kulübün transfer bütçesi yeterli olacak ve mali sıkıntılara kısa vadeli de olsa çözüm bulunmuş olacak,

-Ve hepsinden önemlisi; herkes Fatih Terim göreve diyecek.

Yani hoca her zaman doğru zamanda, doğru bir yöntemi kullanıyor. Bunlardan birinci ve üçüncü dönemlerinde başarılı oldu. Belki dördüncü dönemi de başarılı geçecek. Hatta biz dahi oynanan oyundan keyif alıp, yazdıklarımızı unutup günün başarısının heyecanına kapılacağız. Sonrasını düşünmeden… Belki de bir adım daha öteye gidip Avrupa’da yeni bir başarıya yelken açacak. Ama bir beş yıl sonra Fatih Terim görevde, kadroyu gençleştirmiş, altyapıyı düzenlemiş, Avrupa’nın yeniden gediklisi olmuş ve ve ligi domine etmiş olacak mı? Bilemiyoruz, bilemeyeceğiz. Çünkü beş yıl orta ve uzun vadenin sınırıdır. Ve bizde ikisi de yok.

Tıpkı Türkiye gibi…

Sahi, nerede kalmıştık?

Günü kurtarmakta.