Semt Pazarları

İktisatta ‘Tam Rekabet Piyasası’ adı verilen ve hem üretici, hem de tüketicilerin tüm koşulları bildiği ütopik bir piyasa kavramı vardır. Burada fiyatlar birbirinin aynıdır, tüketiciler reklam, tanıtım gibi malın öne çıktığı etkinliklerden pek etkilenmez ve alacakları ürünler hakkında tam bir bilince sahiptirler. İktisat dünyası bu piyasayı birkaç sektör hariç ütopya olarak görse de bizim topraklarımızda vücut bulmuş ve her mahalleye girmiş bir hali var: semt pazarları.

Sabah erken saatlerde panelvan veya kamyonet araçlarla, biraz daha düşük değerli ürünler satanlar ise 90-95 arası üretilmiş Kartallarla belediye tarafından işaretlenmiş yerlerine konuşlanmaya başlarlar. Tezgahlar, üzerlerine serilen mavi brandalar, kasa kasa istiflenmiş sebze ve meyveler, direkler, poşetler indirilir. Hummalı bir çalışma, bir göçün kuruluşu mahalle sakinlerinin arabalarla akınından önce tamamlanmaya çalışılır. Müşterinin önünde tezgah kurulmaz, o geldiğinde elmalar büyük piramidi dahi kıskandıracak bir estetikle dizilir. Tüm pazar ahalisi sabahın henüz trafik tarafından delinmemiş huzur dolu sakinliğine tatlı tatlı uyandıran bir gürültüyle eşlik ederler.

Zaten trafik iyiden iyiye kendini belli etmeye başladığında pazar da kurulmuştur. Yardımlaşma bu kendine has âlemi olan tezgah dünyasının olmazsa olmaz davranışıdır. Led ışıkları gözlere, temizlenemeyen karbondioksiti ciğerlere zararlı alışveriş merkezlerine benzemez. Parası çıkışmayana her ne kadar kredi kartı seçenekleri olmasa da “haftaya verirsin abla” denerek kapitalizme savaş açılabilir, insanlığa nispi bir pansuman ya da. Her müşteri abi ya da abladır. Bir Türk özelliği olarak abi ya da abla diye seslenilen müşteri ile ilk samimiyetin de tohumları atılmıştır. Sesler yüksek ve çoğu zaman da avazdandır; zira bu tam rekabet ortamında ön plana çıkmanın tek yolu da müşterinin dimağında çınlayabilmektir.

Neler satılmaz ki bu pazarlarda… köy ekmeğinden yorgan iğnesine, taze sebze meyveden mevsimlik ve yöreye has yiyeceklere, her çeşit kıyafetten çocuklara özel tezgah tezgah oyunlara kadar dev bir çarşıdır. Stokçuluk olmaz, mal azalınca fiyat arttırılmayıp aksine düşer. Bir de tezgahlar arasında yol ortasında satılan “Fast Foodlar” vardır. Bazen bir simit, bazen bir gözleme, bazen ise bir kokorecin cezp edici kokusu o kalabalıkta sizi tanıyarak bulur.

Evet, kalabalıktır semt pazarları. Tek sıkışıklığın yaşandığı yerleri yürüyen merdivenlerin önü değildir. Girişten itibaren köprü trafiğine yakalanmış gibisinizdir. Bulduğunuz her boşluğu değerlendirmeyi şiar edinmediyseniz önünüze takılan bir teyze ile aynı sürede pazarla işiniz biter. Buralarda yürümek için savunma arasına koşu yapan bir santrafor, çok şerit ve bol duraklı yerde akan trafiği kollayan taksici gibi olmak elzemdir. Tabi siz tadını çıkara çıkara pazarı gezmek istemiyorsanız! Zira teyzeler mevzubahis bu kalabalığın kahir ekseriyetini oluştururlar ve hepsi bir haftadır bu hengâmeyi beklemiştir. Hiçbir şeyin fiyatını hemen kabul etmezler. Onlara yirmi beş kuruş dahi olsa indirim yapmak zorundasınız. Yoksa hemen yan tezgaha doğru yürüyeceklerdir. Bu pazarın asıl hancısı da onlardır, hatta Pazar onlar için kurulmuştur.

Bir dönem kaldırılmalarına ilişkin tartışmalar gündemdeydi. Büyük kartellerin kaprisinden mi yoksa gerçekten trafiği aksattığından mı bilmiyorum, pazarlar hengameli bir tartışmanın merkezine oturmuştu. Sonrasında bir araya toplayarak devam ettirme metodu seçildi de hem trafik aksamadı; hem de Pazar esnafı vatandaşla buluşmaya devam etti. İyi de oldu. En azından şu post kapital çağda çağlar öncesinin geleneklerini yaşatan ve her gelir düzeyine uygun fiyatlarla hitap eden bir ihtiyaç tedariği de günlük hayatımızın merkezinde kaldı.

 

“Semt Pazarları” üzerine 2 yorum