Dağ ve İnsan

Gün erken başlar burada. Az olan rutubet uykuya doyurur ve içinize çektiğiniz şafak vaktinin havası, soğuğuyla burnunu sızlatır insanın. Ancak bir çelişki var bu kısımda: burnu sızlatan sadece yüksek rakımın lütfettiği oksijen miktarı mıdır; yoksa uzak olmanın bir hatırlayışı mı? Dağ başı uzak olur herkese ve her şeye. Nefes diye hasretlik çekersiniz.

Bitki örtüsü cılızdır. Bodur yeşillikler bile pek geçmez eline. Buna rağmen dağ; eline geçmiş bu ufacık tefecik bitkilerin kıymetini bilir ve hiçbir yerde bulanamayacak yoğun aromaları onlara yükler. Kekiği düşün… Öyle haybeye ünlü olmuş değildir. Kendi familyasında aromalı onlarca bitki vardır ama hiçbiri onun yerini tutmaz. Çünkü en büyük fedakârlıklardan kekik yararlanmıştır. Yine kardeleni vardır dağın. Sadece kötü kalplilerin beğenmeyeceği kadar güzel, endemik, görmesi ve bulması sadece bir anlık ve bilcümle mahlûkattan gizlenmeyi seven kardeleni.

Gün erken başlar çünkü güneşi çok sever. Araları da iyidir hani. Bulutlar kalabalık oluşturduğu zamanlarda zirveden selam verir dostuna. Tepesindeki karı eritmez güneş, mehridir çünkü. Ve sükutun garantisidir koyaklara yığılmış kar.

Sessizliği sever dağ. Kurdun kuşun dahi sesi sürekli değildir. Ağır bir sükût tedirginlik verir; mistik bir çağrışım, hele bir de ateş yakmış iseniz dimağınızda döner durur. Kah sevdiklerin aklına gelir, kah hatıralar. Bazen tarih dahi konuşursun kısık sesle. Sessiz olman gerek çünkü dağ gürültüyü sevmez. Gürültü oldu mu kötü bir şeyler olduğunu düşünür. Ya bir bomba patlamıştır, ya yol yamaçlarından viyadük geçecektir, ya bir maden cevheri yüzünden sinesi deşilecektir. Ferhat dahi onu delerken tek başına gürültüsüz bir saygıyla suyolu açmıştır.

Dağ bir tek insana değer vermez. Onu sevmez, sevgisine de karşılık vermez. Sıcağıyla da ayazıyla da karartır onu. Yolunu keser, tipi yapar, eşkıya besler, her fırsat bulduğunda uzaklaşsın diye zorlar. Hâlbuki Onlarca türkü yakmıştır insan dağ adına, hâlâ da yakılıp söylenen türküler. Fakat o insanla mesafesini hiç kısaltmaz. İstemez ademinoğlunu yamaçlarında. Huzurunu bozacağından korkar. Kendi cüssesi yanında insanın küçüklüğü kibrini depreştirir, kibirlendikçe huysuzlanır. Huysuzlandıkça bu kadar küçük mahlukatın nasıl huzur kaçırabileceğine şaşırır, şaşırır da asabileşir.