İşini Severek Yapan (Çaydanlık Tamircisi)

Tanıdığım, işini severek yapan ve işinden kendince keyif alan insanlardan çevremde mevcut. Ancak bugün bu konuda zirveyle tanışmış olabilirim. Söz konusu kişinin mesleği mi? Çaydanlık tamircisi.

Zanaatkar

Çevremizde çoğu kez işini sevmeyenleri görürüz. Sabah giderken yüzler asık, iç dünyalar huzursuz, işyerindekilerle herhangi bir bağı olmayan sadece işine gelip giden insanlar. Maaşın konforundan vazgeçemediği veya sermayesi olmadığı için istifa edemediği her mesai gününe lanet edercesine otobüs metro duraklarına doluşan o insanlar. Türlü mecburiyetler ve mecburiyetler dayatıldıkça işten soğuyan insanlar hayatımızın her yerinde.

Tabi bu işinden sevmeyenler başarısızlar demek değil. İyi şekilde görev ifa eden çok çok insan da mevcut. Hatta işinden nefret edenlerde dahi dört dörtlük vazife yapan bulursunuz. Ama hep bir şeyleri eksik kalmıştır. İş tatminleri düşük, hayattan zevk almaları yarım kalmıştır. Hayalleri zaten çoktan uzaklaşmıştır onlardan.

Tekdüze Mutsuz Kalabalığa mensup değildi o

Ancak kahramanımız öyle değil. Orta büyüklükte bir caddenin üstünde bir binanın bodrum katında küçük bir dükkanı var. 5-6 metrekare olan bu dükkana sonradan açıldığı belli dar bir kapıdan giriyorsunuz. İçerde girişte, sağlı sollu kullanımdan çıkmış yedek parça mahiyetinde irili ufaklı ev ve mutfak aletleri. Sağ köşede zanaatkârın eşyalara tanı koyduğu üstü krom kalıntılarından griye dönmüş tezgâhı ve irili ufaklı el aletleri. Tezgahın yanından girilen oda ve atölye kısmı. Girdiğiniz vakit genelde bu atölyede oluyor ve çağırıyorsunuz. Karşınızda orta boylu, ortayı geçmiş yaşta, gözlüklü, yılların dişlerinin çoğunu aldığı, eli is ve kromdan kararmış, tırnakları ince metal işçiliğiyle uğraşan herkes gibi topuzlanmış bir adam çıkıyor.

Karşınıza çıktığı andan itibaren çaydanlık, tencere tava vs. hakkında bilgi yağmuruna tutuluyorsunuz. Firmaların serilerine kadar bilen, hangi metalin hangi bulaşık deterjanına hassas olduğunu size anlatan ve düdüklü tencerelerin tipine bakıp kaç yıllık olduğunu ve güncelinin fiyatının ne kadar olduğunu bilen bir adamla karşı karşıyasınız artık. Konuşkan yapısı sayesinde sormanıza bile gerek kalmadan iştahla anlatmaya başlıyor.

Hem de ne iştah. Usta sanki çaydanlıktan demlikten bahsetmiyor da zamana meydan okuyan mesleğinin zirvesini temsil ettiğini yüzünüze haykırıyor! etkilenmemek olanaksız. Kendi alanında bir ekabir özgüveni, soruya hiç kısa kesmeden açıklama gailesiyle detaylı bir açıklama, cama ayrı, çeliğe ayrı, bakıra ayrı bir üslup… Bu adamdan Bakırcılar Çarşısı’nda, Aktar Ali Meydanı’nda çok kez görmüştüm fakat İstanbul’un modernleşme çabası içinde kentsel dönüşüm adayı ve çevresi gökdelenlerle dolu bir semtinde rast gelmek bana verdiği enerjiyi yükseltmişti. Uzun zamandır beklediğim tipi vermişti usta bana adeta. Onunla konuşurken bir yandan da hayat hikâyesini merak ediyordum. “Kaç yıldır bu işi yapar? Aslen nerelidir? Ustası kim? Çoluk çocuğu var mı, varsa onlar ne iş yapar?”

Üstelik ustanın öyle sinek avlayan bir dükkânı yok. Yarım saat geçirdiğim zaman boyunca benim haricimde dört tane müşteri gördüm. Google Haritalar ’da yeri görünüyor ve üstelik bol yıldızlı ve yüksek ratingli. “Kayseri’den, Konya’dan arıyorlar.” Diyor. Yurdun dört bir yanından kargoyla sipariş de alıyor. Yani görünen o ki dükkanın mali durumu fena değil. Hele bir de mal sahibiyse değmesin keyfine. Soramadım tabi dükkan senin mi diye. Hem fırsat vermedi kromla çelik arasındaki farkı anlatırken; hem de o kadar çabuk samimi olan bir yapım da yok işin aslı.

Ben alacağımı almıştım. İşini severek yapan çok insan görmüş olmama rağmen çaydanlık tamircisi mesajı doğrudan vermişti. Emeğin yerde kalmadığını, severek yapılan bir işin çok kazandırmasa bile mutlu ettiğini, hatta bu mutluluğun katır yükü kadar parayla bile alınamayacağını… Çünkü o yaşta öyle bir enerjinin mutlu olmayan bir imsanda olması imkansızdı. Elbette ki hayatı güllük gülistanlık geçmemiştir, yapığı iş çağın tüketim oburiyetine aykırı olduğu için geçim sıkıntısı da çekmiştir fakat ne zaman ne kapitalizm ne de emeği hor görüp kısa yıldan köşe dönmeyi, torpille yükselmeyi şiar edinenler onu yenebilmişti.

Dükkandan çıkarken istemsizce sordum:

-Yalnız mı çalışıyorsun? Yok mu senin çırağın, alsaydın yanına birini?

-Şimdilik yok. Alacağız ama. Yazın başlıyor bir tanesi.

Murat Emre Tiryakioğlu