Kendini İspat Etmek

(Bu Yazı kendini ispatın ne olduğunu ispat etmekle mükelleftir.)

Kendini ispat etmek için yaşar bazı insanlar. Suçsuzluğunu, asaletini, aidiyetini, yeteneğini, ilmini, görgüsünü, ismi cismini, fikrini…  çeşidi ne olursa olsun nihayetinde insan kendini ispat etmek ister. Gün ışığına mahrum kalmış birtakım duyguların hürriyetleri için verdiği savaştır kendini ispat. Kendini ispat etmek isteyen insanları hor görmemeli, dışlamamalı, ezik olduklarını düşünmemeli. Çünkü insan ne kadar özgüvenli olursa olsun, ispat gerektiren bir ortamla karşılaşması işten bile değil.

 Hepimizin ispat etmek istediği şeyler vardır bu dünyada. Herkes potansiyel birer ispat mükellefidir. Bu yüzden diğer birilerinin ispatına muhtaç olan insanlar tahammülü de öğrenmeli. Zira nihayetinde onlar da geçmişte bu hastalığın hasarıyla boğuşanlar değiller midir? Veya az ya da çok olsa dahi herkes birşeyleri hâlâ ispat etmekle mükellef değil midir? Burada bizce önemli olan ispatın dozuna dikkat etmektir. Zira bu ispat güdüsü hırs ile birleşince çok tehlikeli noktalara gidebilir. İspat özlemi hırsı körükler, hırs ise insana daha fazlasını talep ettirir. Hırsını kontrol altında tutamayan kişiler kendileri ve çevrelerine her zaman zararlıdır. Çünkü onlar için başarının ölçüsü ve hâkimiyeti olmaz. Hedefin önüne gelen her şey ya düşmandır; ya da engel.

İnsanın itekleyici gücü olan fiilleri dozunda kullanabilmesi gerçekten meşakkatli iş. Çünkü bağımlılık yapmaları –hele ki sonuç alabiliyorsak- çok kolay. İspatta insanın bir nevi varlığını kabul ettirmesi demek olduğu için gururunu okşayıp ruhuna iyi gelecektir. Bu yüzden de ispat konularımız dünyanın cilvesine aldanışımızın ispatı mesela. Kendimizi göstermek, sorumluluklarımızı yerine getirmek, diğer insanlar nezdinde hayal ettiğimiz makama oturmak. Anahtar kelimesi de bu değil mi kendini ispat etmenin: “Diğer insanların nezdi?” işte biz müspitlere düşen terazinin ayarını kaçırmamak. Yoksa bebek iken aç olduğumuzu ispat etmek için ağlayan varlıklarız biz.